Zekatın Fazileti

Bu bölümdeki 3 ayet ve dokuz hadis-i şeriften, zekatın Allah'tan gelen dosdoğru dinin ortaya koyduğu mali bir ödev olduğunu, kişi bu ödevi yerine getirince kafa ve kalbini cimrilik pisliğinden ve günahlardan temizleyeceğini, zekatın İslamın beş esasından biri olduğunu, farz ibadetlerin yanı sıra bir de nafilelerin olduğunu, Rasulullah'ın tayin ettiği valilere ilk fırsatta emrettiği hususlardan birinin de zekat olduğunu, diğer farzlar gibi zekat vermeyi reddeden kimseyle dinden çıkıp mürted olduğu için savaşılabileceğini, diğer ibadetlerle birlikte zekatın da cennete sokacak amellerden olduğunu, zekatı verilmeyen altın gümüş ve paralarla deve, sığır ve koyunun kıyamette sahibine nasıl işkence edeceğini ve Atların üç sınıf olarak bakılıp beslendiklerini öğreneceğiz. [1]



"Namaza dikkatli ve devamlı olun, karşılıksız yardım denilen zekatı da verin." (Bakara: 2/43)

"Oysa kendilerine; yalnızca Allah'a ibadet etmeleri ve bütün içtenlikleriyle yalnız O'na iman ederek batıl olan herşeyden uzak durmaları, namazlarında dikkatli ve devamlı olmaları ve mallarının bencillik kirinden arındırılması için zekat denilen karşılıksız harcamada bulunmaları emrolunmuştur. İşte dosdoğru din budur." (Beyyine, 98/5)

"Bunun içindir ki, ey Peygamber! bundan sonra artık o mü'minlerin mallarından karşılıksız harcama denilen zekatı al ki bununla onları günahlarından temizleyesin, onların sevaplarını artırıp yüceltesin." (Tevbe, 9/103)



* İslam'da zekat ve nispetleri şöyledir:

1. Madenler, defineler ve hazineler, 1/5 % 20

2. Yağmurla veya dere sularıyla sulanan arazilerden çıkan ürünler, 1/10 % 10

3. Kuyu veya masraf edilerek sulama teşkilatıyla sulanan arazi ürünleri, 1/20 % 5

4. Altın, gümüş, nakit para, ticaret eşyası vb. mallar. 1/40 % 2.5

Bir müslüman bu mallardan hangisine sahip olursa o oranda zekatı vermek mecburiyetindedir, bu farzdır. Bunun yanısıra bir de nafile tatavvu dediğimiz fazladan infak ve harcamalar da vardır ki bu da mutlaka verilmelidir. Böylece müslümana Allah tarafından verilen her türlü nimete bir teşekkür olmak üzere Allah'ın rızasını kazanmak için mutlaka harcamada bulunulmalıdır çünkü Kur'an'da zekatın dışında yüzden fazla infak edilmesiyle alakalı ayetler vardır. [2]



-İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın resulü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve ramazan orucunu tutmak."[3]



-Talha İbni Ubeydullah radıyallahu anh şöyle dedi:

Uzaktan sesini duyup ne dediğini anlayamadığımız saçı başı dağınık Necidli bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in huzuruna geldi. Resulullah'a yaklaştı. Bir de baktık ki, İslâm'ın ne olduğunu soruyor. Bunun üzerine Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:

– "Bir gün bir gecede beş vakit namaz kılmaktır" buyurdu. Adam:

– Kılmam gereken başka namaz var mı? dedi.

– "Hayır yok! Nâfile olarak kılarsan o başka" buyurdu. Resûlullah sallahu aleyhi ve sellem sözüne devam ederek:

– "Bir de ramazan ayı orucunu tutmaktır" buyurdu. Adam yine:

– Tutmam gereken başka oruç var mı? dedi. Resûl–i Ekrem Efendimiz:

– "Hayır yok. Nâfile olarak tutarsan o başka!" buyurdu.

Râvî Talha radıyallahu anh diyor ki, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem adama zekât vermeyi söyledi. Adam:

– Vermem gereken başka sadaka var mı? dedi.

– "Hayır yok. Nâfile olarak verirsen o başka" buyurdu.

Bu defa Adam:

– Bu söylediklerinden ne fazla ne eksik yaparım" diyerek Resûlullah'ın huzurundan ayrıldı.

Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– "Eğer sözüne sahip çıkarsa, kurtuldu gitti" buyurdu.[4]



* Bu hadisle İslam'ın temel direkleri olan bedenî ve malî ibadetlerden soru üzerine cevap verilmiştir. Temel ve esas unsurlar yerine getirildikten sonra şirke ve küfre bulaşmadan hayat sürdürülürse kurtuluş ümidi belirmiş demektir. Böylece Necidli adama da bu müjde verilmiş oluyor. Buna benzer örnekler hadislerimizde çoktur, sorulan soru üzerine teferruata girmeksizin ana hatlarıyla konu açıklanmıştır.[5]



-İbni Abbas radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Muaz'ı Yemen'e (vali ve zekât âmili olarak) göndermiş ve ona şu tâlimâtı vermiştir:

– "Onları önce Allah'tan başka tanrı olmadığına ve benim, Allah'ın elçisi olduğuma şehâdet getirmeye davet et. Eğer bunu itiraf ile sana itaat ederlerse, Allah'ın, onlara günde beş vakit namazı farz kıldığını açıkla. Buna da itaat ederlerse, zenginlerinden alınıp fakirlerine verilecek olan zekâtı Allah'ın farz kıldığını onlara bildir."[6]



* Yine bu hadiste de İslam'ın temel unsurlarına işaret edilerek nasıl bir sıra takip edileceği bildiriliyor. Değilse İslam sadece bunlar demek değildir. Bunlar İslam dairesine girmenin temel şartlarıdır. [7]



-İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in, Allah'ın elçisi olduğuna şehâdet edinceye, namazı kılıp zekâtı verinceye kadar insanlarla savaşmam bana emrolundu. Bunları yaparlarsa, –İslâm'ın hakkı olan hadler hariç– canlarını, mallarını benden korumuş olurlar. Gerçek durumlarının hesabını görmek ise Allah'a kalmıştır."[8]



-Ebû Hüreyre radıyallahu anh dedi ki, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in vefatı üzerine, yerine Ebû Bekir halife seçilip de Araplar’dan kimileri dinden dönünce, Ebû Bekir bunlara karşı savaş açtı. Bunun üzerine Ömer radıyallahu anh :

– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem "Ben insanlarla Allah'tan başka ilâh yoktur deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Kim kelime–i tevhîdi söylerse, –İslâm'ın hakkı olan hadler hariç– mal ve canını benden korumuş olur. Gerçek hesabını görmek ise Allah'a kalmıştır" buyurmuşken şimdi sen onlarla nasıl savaş edersin? diye karşı çıktı.

Ebû Bekir:

– Allah'a yemin ederim ki, namazla zekâtın arasını ayıranlarla mutlaka savaşırım. Çünkü zekât, malın (ödenmesi gerekli) hakkıdır. Allah'a yemin ederim ki, Resûlullah'a verdikleri bir deve yularını bile bana vermekten kaçınırlarsa, sırf bu sebepten dolayı onlarla savaşırım" cevabını verdi.

Bunun üzerine Ömer radıyallahu anh şöyle dedi:

"Yemin ederim ki, zekât vermek istemeyenlerle savaş konusunda Allah Teâlâ'nın, Ebû Bekir'in kalbine tam bir kararlılık vermiş olduğunu gördüm ve doğrunun bu olduğunu anladım."[9]



* İslâmî yönetimin savaşından korunmak için mutlaka yapılması gerekenlerin sınırı çizilmektedir. Bunlar kelime-i şehadet, namaz ve zekattır. Bedenin hakkı olan namazla malın hakkı olan zekat aynı derecede görülmüş, Hz. Ebubekir de böylece uygulamıştır. Hz. Ömer de bu gerçeği anlamakta gecikmemiştir. [10]


-Ebû Eyyûb radıyallahu anh demiştir ki bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e:

– Beni cennete götürecek bir amel söyle! dedi. Resûl–i Ekrem de:

– "Allah'a ibadet eder, O'na hiçbir şeyi ortak koşmazsın. Namazı kılar, zekâtı verir ve akrabanı görüp gözetirsin!" buyurdu.[11]



-Ebû Hüreyre radıyallahu anh dedi ki, bedevînin biri Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi ve:

– Ey Allah'ın Resulü! İşlediğim takdirde cennete gireceğim bir amel söyle bana, dedi. Resûl–i Ekrem:

– "Allah'a, hiçbir şeyi ortak koşmaksızın kulluk edersin. Farz olan namazları kılarsın. Yine farz olan zekâtı verirsin ve ramazan orucunu tutarsın" buyurdu. Bedevî:

– Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, bu söylediklerine hiçbir şey ilâve etmem, dedi.

Adam dönüp gidince Peygamber aleyhisselâm:

– "Cennetlik birini görmek kimi mutlu ediyorsa, şu kişiye bakıversin!" buyurdu.[12]



* Bu hadis te 1208 no'lu hadisin bir benzeri olup Rasûlullah (s.a.v.)'e davet ve tebliğdeki metodunu eğitim ve öğretimdeki inceliğini göstermiş oluyor. Çünkü o soru soran kimselere birinci derecede lazım olan noktalara işaret eder, fazla teferruata girmeksizin özlü konuşurdu.

Belki de Rasûlullah (s.a.v.) bu kişilerin cennetlik oldukları Allah tarafından kendisine bildirilmiş olan kimselerdendir. Çünkü cennetle müjdelenen kimseler sadece aşere-i mübeşşere dediğimiz on kişiden ibaret değildir. Çeşitli vesilelerle bu şekilde cennetlik olduğu söylenen sahabiler de vardır. [13]



-Cerîr İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi:

"Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e, namaz kılmak, zekât vermek ve bütün müslümanların iyiliğini istemek üzere biat ettim."[14]



* Bu hadisten de zekatın ferd ve devlet ilişkisindeki önemini anlamış oluyoruz. Çünkü sahabiler çoğu sefer önemli gördükleri konular üzerinde Peygamberimiz (s.a.v.)'e söz verirler ve güçlerimiz yettiği sürece kaydını koyarak bağlayıcı taahhütlerde bulunurlardı. [15]



-Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Zekâtı verilmeyen her altın ve gümüş, kıyamet günü ateşte kızdırılarak plaka haline getirilip sahibinin yanları, alnı ve sırtı bunlarla dağlanır. Bu plakalar soğudukça, süresi elli bin sene olan bir günde kullar arasında hüküm verilinceye kadar sahibine azap için tekrar kızdırılır. Neticede kişi, yolunun ya cennete ya da cehenneme çıktığını görür."

– Ey Allah'ın elçisi! Peki zekâtı verilmeyen develerin durumu nedir? dediler. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

– "Hakkı ödenmeyen her deve sahibi, –ki su başlarına geldikleri zaman sağılıp sütünün muhtaçlara dağıtılması da bu haklar arasındadır– kıyamet günü düz ve geniş bir sahaya yatırılır. O develer de en semiz hallerinde ve bir tek yavru bile dışarıda kalmamak şartıyla o kişiyi ayaklarıyla çiğner ve dişleri ile ısırırlar. Öndekiler geçtikçe arkadakiler gelir (aynı şeyi yapar). Süresi elli bin sene olan bir günde insanlar hakkında hüküm verilinceye kadar bu böyle devam eder. Neticede kişi, yolunun ya cennete veya cehenneme çıktığını görür."

– Ey Allah’ın elçisi! Peki zekâtı verilmeyen sığırlar ile koyunların durumu ne olacak? dediler. Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

– "Hakkı (zekâtı) verilmemiş her sığır ve koyun sahibi, kıyamet günü düz ve geniş bir yere yatırılır. İçlerinde eğri boynuzlu veya boynuzsuz veya boynuzu kırık bir tane bile hayvan bulunmaksızın o hayvanlar o kişiyi boynuzları ile süser, tırnakları ile çiğnerler. Öndeki geçince arkadaki onu takip eder ve bu durum süresi elli bin yıl olan bir günde kullar arasında hüküm verilinceye kadar devam eder. Neticede kişi, yolunun ya cennete veya cehenneme çıktığını görür."

– Ey Allah'ın elçisi! Ya atların durumu nedir? dediler. Resûlullah aleyhisselâm şöyle buyurdu:

– "Atlar üç sınıftır. Kişi için yük olan at vardır; örtü olan at vardır, ecir ve sevap olan at vardır. Yük ve vebal olan at sahibinin sırf çalım satmak ve İslâm'a düşmanlık yapmak için beslediği attır. Bu, o adam için vebaldir, Örtü olan at sahibinin Allah rızâsı için beslediği ve binit ve koşum olarak üzerindeki Allah'ın hakkını ödediği, iyice bakıp gözettiği attır; bu sahibi için bir perde ve örtüdür. Ecir ve sevap olan ata gelince, o da sahibinin müslümanlara yardımcı olmak maksadıyla Allah yolunda besleyip çayır ve bahçelerde otlattığı attır. Atın o çayır veya bahçeden yediği ve çıkardığı şeyler sayısınca sahibine iyilik yazılır. Hatta at ipini koparıp da bir–iki tur atarsa, onun izleri ve pislikleri adedince sahibine iyilik yazılır. Ya da sahibi sulamak niyeti olmadığı halde onu bir nehir kenarından geçirirken at su içecek olsa, Allah onun içtiği su yudumları adedince sahibine iyilik yazdırır."

– Ey Allah'ın elçisi! Peki ya eşeklerin durumu nedir? dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

– "Kim zerre kadar bir hayır işlerse onun karşılığını görür. Kim zerre kadar kötülük yaparsa onun karşılığını görür" meâlindeki umûmi mânalı âyetten başka bana eşekler hakkında özel bir bilgi verilmedi."[16]



* Bu hadis-i şerifte bize zekatın diğer ibadetler gibi ihmale gelmeyen bir ibadet olduğunu, bu dünyada verilmediği takdirde malın cinsine göre ahirette azabının olacağını bildirmektedir. Hadisin son bölümündeki at ve eşeklerle ilgili kısmı bugün arabalar ve değişik vasıtalar için de düşünebiliriz. Çalım satmak ve gösteriş için kullanılanlara vebal ve günah kazandıracağını İslam davası uğruna ve Allah rızası kazanılacak işlerde kullanılanlara da ecr ve sevap olacağı muhakkaktır

Bu konuyla alakalı Kur'an'ın Zariyat: 51/19, Meariç: 70/24-25, Zilzal: 99/7-8 ve Lokman: 31/16. ayeti tefsirlerden okunmalıdır. [17]



[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 351.

[2] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 352.

[3] Buhârî, Îmân 1, 2; Tefsîru sûre (2), 30; Müslim, Îmân 19–22. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 3; Nesâî, Îmân 13.

1075'de geçmişti, 1272'de tekrar gelecek.

[4] Buhârî, Îmân 34, Savm 1, Şehâdât 26, Hiyel 3; Müslim, Îmân 8, 9. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 1; Tirmizî, Mevâkît 4; Sıyâm 1; Nesâî, Sıyâm 1, Îmân 23.

[5] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 352.

[6] Buhârî, Zekât 1, Tevhîd 1; Müslim, Îmân 29. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 5; Nesâî, Zekât 46; İbni Mâce, Zekât 1.

[7] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 353.

[8] Buhârî, Îmân 17, 28, Salât 28, Zekât 1, İ'tisâm, 2, 28; Müslim, Îmân 33–36. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 95; Tirmizî, Tefsîru sûre (88); Nesâî, Zekât 3; İbni Mâce, Fiten 1–3.

391 ve 1076'da geçmişti.

[9] Buhârî, İ'tisâm 2, Zekât 1, 40, İstitâbe 3; Müslim, Îmân 32. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 1; Tirmizî, Îmân 1; Nesâî, Zekât 3, Cihâd 1.

[10] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 353.

[11] Buhârî, Zekât 1, Edeb 10; Müslim, Îmân 12, 14. Ayrıca bk. Nesâî, Salât 10.

[12] Buhârî, Zekât 1; Müslim, Îmân 15, Fezâilü's–sahâbe 150. Ayrıca bk. İbni Mâce, Rü'yâ 10.

[13] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 354.

[14] Buhârî, Îmân 42, Mevâkîtü's–salât 3, Zekât 2, Şurût 1; Müslim, Îmân 97–98. Ayrıca bk. Nesâî, Bey'at 6, 17.

184'de geçmiş, gerekli açıklama orada verilmişti.

[15] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 354.

[16] Müslim, Zekât 24; Buhâri, Cihâd 48 (kısmen)

[17] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 355.